YEŞİL ÇINAR
(Bulut avcılarına karşı)
Bir varmış
bir yokmuş, bir varmış bir yokmuş diye bulutlara şarkılar söyleyen Çınar adında
bir çocuk varmış. Uzun yemyeşil ormanlarla kaplı dağların eteğinde bir evde
yaşarmış. Evlerinin önünden akan dere düzlüğün sonundan bir kanyona dökülürmüş.
Derenin döküldüğü yerde uçuşan su damlacıklarına güneş vurunca uçurumdan
aşağıda kocaman gökkuşağı ortaya çıkarmış. Çocuk da buraya gidip gökkuşağını izlemeyi
çok severmiş. Yeşillerin arasında suyu ve ağaçları çok seven bu çocuk bu güzel
çiftlikte ailesiyle mutluca yaşarmış.
Bir gün anne
ve babası ve küçük kız kardeşi Lale ile ormana pikniğe gitmişler. Babası Çınar’a
hep nasihat verirmiş: ‘Oğlum küçük Çınar, bir gün büyüyüp kocaman olacak ve bu
ormanların koruyucusu olacaksın. Dedenin sana verdiği o kolyeyi sakın boynundan
çıkarma. Deden seni çok severdi’. Çınar bunun nasıl olacağını anlamazmış. Hepsi
mutluca pikniklerini yaparken Çınar ve Lale top oynamaya başlamışlar. Lale topa
hızlıca vurunca top çalıların arasına kaçmış. Çınar topu almaya çalıların
arkasına giderken bir ağlama sesi duymaya başlamış. Kardeşinin ağladığını
sanarak geri dönmüş ve bakmış ki Lale ağlamıyor ve onun topu getirmesini
bekliyor. Çınar bu kez tamamen çalıların arkasına dolaşıp bakmış ki orda küçük
bir fidan yaprakları solup aşağı doğru sarkmış ve ağlıyor. Ama gözyaşı da
yokmuş. Çınar küçük fidancığın susuz kaldığını anlamış. Önce topu alıp
kardeşine vermiş. Sonra babasından bir şişe ile su istemiş. Suyu alan Çınar
hızlıca küçük fidana koşmuş ve suyu fidanın dibine dökmüş. Fidancık çok mutlu
olmuş yaprakları tekrar canlanmış ve Çınar’a teşekkür etmiş. Sonra başını
kaldırıp ormanın diğer tarafını gören Çınar çok şaşırmış. Bahar mevsiminde
olmalarına rağmen ağaçların yaprakları hep sararmaya başlamış. Bunun neden
olduğunu merak eden Çınar az önce su verdiği fidana sormuş: ‘ neler oluyor
burada? Neden yapraklarınız yeşil değil bu mevsimde?’. Fidancık :’benim boyum
çok küçük olduğu için bir şey göremiyorum. Onun için bilmiyorum ama ben
doğduğumdan beri çok az su içtim, az ilerde babam var istersen ona sor’ der.
Çınar da az ilerde kocaman gövdesi ve yüksek dalları olan ağaca giderek
konuşur. ‘Merhaba, ben Çınar küçük fidanın babası siz misiniz? Burada neler
oluyor acaba neden ilkbahar ayında yapraklarınız sararmaya başlamış’. Büyük
ağaç gözlerini açar ve :’ Merhaba evlat, ben Koca Çınar, bu ormanın en yaşlı ve
en bilge ağacıyım. Biz de seni bekliyorduk. Yıllar önce yine böyle bir sorun
olmuştu. Bizi büyük deden kurtarmıştı’. Bunları duyan Çınar hem şaşırmış hem
heyecanlanmıştı. ‘Nasıl bir sorun bu hem ben sizi nasıl kurtarabilirim ki?’
diye sormuş. Koca Çınar anlatmaya başlamış’ bu uçsuz ormanların sonunda kavurucu
sıcakların olduğu bir yer var. Burada yaşayan Karaten adında uçan büyük
kertenkeleler var. Sayıları çok fazla olduğu için çöllerini büyütmeye karar
verdiler. Ve bizim yağmurlarımızı engellemek için bulutlar çoğalınca uçarak
gelip bulutlarımızı yiyorlar. Biz de yağmur olmayınca susuz kalıp kuruyoruz.
Biz kurudukça onların toprakları genişleyip büyüyor. Bunu engellemenin tek yolu
ise karatenlere ormanın güzel kokusunu ulaştırmak. Bulutların üzerine gelip
onları içlerine çekerek kaçan karatenler orman ve çiçek kokusunu hiç sevmezler.
Bunu bizim için yıllar önce senin deden yapmıştı. Biz ormandaki tüm ağaçlar ve
çiçekler kokularımızı ve güçlerimizi yaprak şeklinde bir pelerine aktarıp onu
senin dedene vermiştik. Deden de onu takıp bulutların üzerinde uçarak bizim
güzel kokularımızı bulutlara bırakmıştı. Kokuyu alan karatenler kaçıp bir daha
gelmeye cesaret edememişlerdi. Biz de bu zamana kadar yapabildiğimiz kadar
büyüdük ve çoğaldık. Deden senin gibi
derenin döküldüğü uçurumun kenarına gidip gökkuşağıyla konuşarak arkadaş
olmuştu. Gökkuşağı da ona su damlacıkları gibi nasıl uçacağını öğretti. Gök
kuşağı benim de çok yakın arkadaşım. Deden yaşlanınca tüm güçlerini boynundaki
o kozalak şeklindeki kolyeye aktarıp sana bıraktı. Sen de bu sayede karatenler
tekrar ortaya çıkıp bizler susuz kalınca seslerimizi duyabilmeye başladın.
Artık her şeyin konuşmasını duyabilir ve anlayabilirsin. Yaprak pelerinini de gök kuşağının dereden
başlayan ucuna bıraktı. Artık yapman gerekeni biliyorsun evlat. Gidip
gökkuşağından kayarak o pelerini al ve bizi karatenlerden kurtar’.
Koca Çınarın anlattıklarını duyan küçük Çınar
geri dönüp olanları babasına anlatmış. Babası da durumu öğrenen Çınar a artık
ekinlerinin yağmur yağmadığı için azaldığını ve koca Çınar’ın haklı olduğunu
söylemiş. Ne yapması gerektiğini artık iyice anlayan Çınar ertesi sabah kanyonun
kenarına giderek derenin aşağı döküldüğü yerin yanına oturmuş. Bu kez derenin
sesini duymuş. ‘Hoş geldin Çınarcık. Yıllardır bizi duyabilmeni bekliyorduk. Pelerini
alıp uçabilmen için sana yardım edeceğiz. Şimdi kolyeni avucunun içine al ve
gökkuşağı çıkınca su damlacıklarım seni uçurarak onun üzerine götürsün.’demiş.
Çınar da gökkuşağının görünmesini beklemiş. Güneş doğup gökkuşağı çıkınca hemen
kolyesini avucuna almış ve su damlacıklarının üzerine binerek gökkuşağına
gitmiş. Üzerinden aşağı doğru kayıp yeşil yaprak pelerini alarak takmış. Ve
uçarak ormanın en büyük ve bilge ağacı koca çınarın yanına gitmiş. Gökyüzüne ne
zaman gitmesi gerektiğini sormuş. Çünkü yağmur yağması için bulutların bir
araya gelmesini çoğalmasını bekleyecekmiş. Koca çınar da karatenlerin oluşan en
küçük bulutu bile hemen yuttuklarını her gün bir kere ormanın üzerinde uçup
koku bıraksa bulutların artık çoğalabileceğini söylemiş. Onlar konuşurlarken
hava birden hızlıca bulutlanmaya başlamış. Çınarın şansına havada o gün çok
bulut biriktiği için çöldeki tüm uçan kertenkelelerin hepsi bulutların üzerine
gelmiş. Bulutların yine yavaş yavaş yok olduğunu gören Çınar ormandan hızla yukarı
doğru uçmaya başlamış. Bulutları delerek en üste çıkan çınar yeşil pelerininden
ormanın güzel kokularını bırakmaya başlamış bulutların üzerine. Kokudan ne
yapacağını şaşıran karatenlerin birçoğu bayılıp aşağı ormanın içine düşmüşler.
Bazıları da uzaktan yeşil pelerini ile uçarak gelen çınarı görünce hemen
çöllerine doğru kaçmaya başlamışlar. Aşağı düşen karatenleri ağaçlar kökleri
ile hapsedip dökülen yaprakları ile üzerlerini kapatmışlar. Uzun uğraşlar
sonucu tüm bulut yiyicileri uzaklaştıran çınar bulutlar iyice çoğalıp yağmur
başlayınca yağmurla birlikte ormana inmiş. Tüm ağaçlar Çınar’ı yaprakları ile
alkışlamış. Bilge koca çınar ise kahraman Çınar’a Yeşil adını vererek artık
senin adın ‘Yeşil Çınar’ olsun demiş.
Tüm orman ağaçları, çiçekleri, kuşları
ve böcekleri Yeşil Çınar’a teşekkür etmişler. Yeni açan çiçekler de pelerinine
yeni kokular eklemişler.
Evine dönen Yeşil Çınar artık her
gün pelerinini giyip gökyüzünde uçmaya başlamış. Dere ve gökkuşağıyla da çok
yakın arkadaş olmuşlar. Babasının ektiği ekinler meyveler daha çok vermeye
başlamış. Orman daha çok yeşillendiği için hava daha temiz olmuş. Yeşil Çınar,
kardeşi Lale, annesi ve babası gittikçe daha da güzelleşen ormanların yanındaki
çiftliklerinde mutluca yaşamaya devam etmişler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder